


Ben Kimim?
Ben Melike SEVİNÇ, 1992 yılında Bursa'da doğdum.
Yaşadığım ve büyüdüğüm köy, 600 yıllık köklü bir tarihe sahip. Osmanlı padişahlarının nadide atlarının bakıldığı ve bu atları bağlamak için çakılan kazıklardan ismini alan Kazıklı köyü ile, Osmanlı hanedanına yüzyıllarca hizmet etmiş Ağaköy’ün tarihi birikimlerinden dünyaya geldim.
Küçük yaşlarımda, ailemin kuzularını meralarda otlatırken doğayla iç içe olmanın ve yaratıcı unsurları gözlemlemenin sanatsal düşünce ve bilincimin oluşumuna katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Toprağa basan ve doğayı hisseden bedenim, doğadaki renklerin detaylarını algılamamı sağladı ve bu deneyimler, eserlerimin ilham kaynağı oldu.
Sanata olan tutkum, küçük yaşlardan itibaren fotoğraf ve fotoğrafçılıkla başladı. Üniversitede Basın Yayın ve Radyo Televizyon bölümlerini tamamladım.
Eşimle birlikte e-ticaret alanında büyük bir teknoloji şirketi kurarak maddi kısıtlamalardan kurtulduk ve yaratıcılığımıza zaman kazandırdık.
Yatırımımızda başarılı bir EXIT yaparak ekonomik özgürlüğümüze kavuştuk.
Eserlerimi geliştirmek amacıyla büyük iki ustadan eğitim aldım ve çağdaş sanata ilgi duydum. Bu süreçte, modern dünyayla entegre bir sanatçı olarak eserler üretmeye başladım.
Ürettiğim her eseri kendi ellerimle yapıyorum ve her bir eserde kullandığım hammadde ve boyaların kimyasal özelliklerini derinlemesine kavrayarak çalışıyorum.
Sanat yolculuğuma devam ederek, ürettiğim eserlerle dünyaya kalıcı bir iz bırakmayı hedefliyorum.
Sevgili Sanatseverim,
Size özel olarak oluşturduğum sanat eserinin, öncelikle size şans getirmesini temenni ediyorum.
Ben Melike SEVİNÇ, size kendimden ve sanat anlayışımdan bahsetmek istiyorum.
Tüm eserlerimi bizzat kendi ellerimle, özenle ve titizlikle üretiyorum. İnanıyorum ki gerçek bir sanatçı, alnının teriyle, üretim sürecindeki tüm zorluk ve hazları hissederek çalışmadan, o esere gerçek anlamda ruh veremez. Bu yüzden her aşamaya—teknik, kimyasal, mühendislik—tam anlamıyla hâkim olmak benim için vazgeçilmezdir.
Dijitalleşen dünyada, üretmeden geçirilen bir hayatın, insanlığı sanatsal duygu ve tatminlerden uzaklaştırdığını hissediyorum. Benim sanat anlayışım ise; çağdaş sanatı günlük yaşamın içinde tutmak, soyut ve ikonik eserlerle buluşturmak ve kendi yorumlarımla yaşatmaktır.
Sanat yolculuğuma, hayatta özgürleşmek ve hayallerimi gerçekleştirebilmek adına, yeni bir akım yaratacak nitelikte özel bir süreci öğrenerek başladım. Bu, istenilen bir yüzeyin hakiki sıvılaştırılmış gümüşle kaplanarak, yüksek parlaklık, aynalama ve derinlik katma süreciydi. Bu konuda eserlerimde kullandığım tekniği dünyada ilk geliştiren ustalardan eğitim aldım. Daha sonra bu süreci yeni nesil teknoloji ve imkânlarla birleştirip, kendi tekniğimi oluşturdum ve var olan işleme sürecini daha ileriye taşıdım. Bugün dünyada sanat çalışmalarında hakiki sıvılaştırılmış gümüşü kullanarak eserlerimin üzerindeki bu muhteşem parlaklığı ve ihtişamı oluşturabilmenin gururunu yaşıyorum.





Cosmo serisine başlama hikâyem de oldukça özeldir. Bir Rus sanatçının bu tablolara ilham verecek ilk versiyonlarını, ben daha henüz yeni doğmuşken, 1992 yılında oluşturduğunu sanat hayatım içerisinde öğrenmem içimde derin bir etki oluşturdu. Bu eserler daha önce birçok sanatçı tarafından yorumlanmıştı; ancak değerli metallerle Cosmo'ları ilk kez buluşturan ben oldum. Bu birleşim, sanatımı yepyeni bir boyuta taşıdı ve adeta ilerlemenin, yeniden yorumlamanın somut bir ifadesi haline geldi. Yaptığım çalışmalarla daha derin ve etkileyici bir görünüm elde ettim.
Avrupa’da birçok sanat atölyesine katılarak da ufkumu genişlettim. Bu deneyimler, hem pratiğimi hem de kuramsal birikimimi besledi.
Kıvrımlı Cosmo'ları değerli metallerle kaplama fikrinin dünyadaki ilk yaratıcısı olmak, benim için büyük bir gurur kaynağı. Bu fikrin öncüsü olarak, VOGUE dergisinde, SAINT LAURENT, BULGARI ve CHRISTIAN DIOR gibi dünya markaları ile birlikte ortak yayına girdim.
Gerçek bir sanat eseri, nadirliği ve benzersizliğiyle değer kazanır. Bu yüzden eserlerimi asla kalıplarla veya seri üretimle oluşturmam. Her biri, tamamen el emeğimle ve özgün tasarımımla hayat bulur. Seri üretilmiş bir ürün belki estetik olabilir, ama asla nadir olamaz. Bu yüzden eserlerim el işçiliğim ile üretildiğinden değerli, nadir ve özgün kalıyor.
Sanatın yaratıcı gücü, sanatçının hem görsel hem de ruhsal dünyasını besler. Bu yaratıcı sürecin, bir doktorun insan hayatına dokunmasına benzediğini düşünürüm. Sanat, bana kalırsa tanrısaldır. İnsanlar sanattan ve inançtan uzaklaştıkça, dünya daha ruhsuz, biçimsiz ve seri üretilmiş bir hâle evriliyor. Oysa binlerce yıllık insanlık tarihi, sanatla iç içe geçmiştir. Kadim mezarlardaki mücevherler, Rönesans'ın ihtişamı, Muhteşem Medici'ler, Osmanlı'nın zarafeti… Tüm bunlar, insanın sanattan asla vazgeçemeyeceğinin kanıtıdır.
Bir iş insanının, benden çocuğunun şişirdiği balonları onun için heykelleştirmemi istemesi ne kadar dokunaklı değil mi? O heykel, artık onun nefesiyle sonsuzluğa bir imza haline dönüştü. Mükemmel balon serisinin ortaya çıkması da bu şekilde oldu.
İşte bunun gibi kişiselleştirilmiş hikâyeler beni çok heyecanlandırıyor. Eserlerim sadece parasal bir değerle alınamaz. Onları hissedebilmeli, beğenmeli ve kendinden bir şeyler bulmalısınız. Eserlerimdeki estetiği ve hissiyatı hissetmeyen hiçbir kişiye eserlerimi vermiyorum.
Kişiye özel sanat anlayışımda, renk ve ölçüleri sizin tercihlerinizle şekillendiriyorum. Böylece ortaya çıkan eser, ikimizin ortak düşünsel ürünü olarak hayat buluyor. Yıllar sonra tarihe bıraktığımız bu izler, “demek ki insanlar bundan keyif alıyormuş” dedirtebilecek nitelikte oluyor.
Dünyada yalnızca bir tane olacak, renk ve ölçülerine sizin de karar verdiğiniz, tamamen size özel bir eser yaratabilmek, benim için paha biçilemez bir mutluluk.
Eserlerimin üretimine haftada yalnızca üç gün ayırıyorum. Bana neden daha fazla üretip daha çok kazanmadığımı soranlar oluyor. Ama unutmamak gerekir ki geri getirilemeyecek tek şey zamandır. Sanat yaparken dünyada iz bırakmak benim için çok önemli. Ancak sadece bir defa yaşayacağımız bu hayatı da keyifle yaşamak da bir o kadar değerli. Haftada üç gün, bu amaç için yeterli; kalan zamanımı ise sevdiklerimle geçirmeye, dünyayı keşfetmeye ve yaşamın kendisinden ilham ve keyif almaya ayırıyorum.
İşte benim hikâyem: köyünden çıkan bir kız çocuğunun dünya sanatına katkı serüveni…
Yenilikler, heyecanlar ve keşifler asla bitmeyecek.Sanatın bir zirvesi yoktur belki, ama onun dönüm noktalarında küçük de olsa bir iz bırakabilmek, binlerce yıllık bu kadim yolculuğa katkıda bulunmak, işte tüm mesele bu.
Bakalım hayat bize daha neler getirecek…
Tüm eserlerime değer veren, onlara sahip çıkan ve benimle birlikte tarihe imza atan siz sanatseverlerime yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.
Melike SEVİNÇ
2023
